Çöpünü yılarca evinin içinde stoklayan ve bu çöpleriyle mutlu yaşayan bir yaşlıyı seyretmiştim bir haber programında. Komşularının şikayeti üzerine gelen görevlilerin çöpleri almalarına hüzünle bakan yaşlı adamın ruh halini günlerce düşünmüş, bir insanın hangi saikle bu şekilde yaşayabileceğine bir türlü anlam verememiştim. Türkiye’nin bugünkü manzarasına bakarken hep bu yaşlı adam ve çöplüğe dönüşen evi gözlerimin önünde canlanıyor.
Çöplüğe dönüşen koskoca bir ülke.
Herkes çöplüğüyle mutlu, herkes kirli ilişkisiyle övünüyor.
Kirliliğin ana merkezi ise derin devlet ve onun derin ilişkileri.
Ahmet Altan, 3 Agustos 2008 tarihinde yayınlanan Taraf Gazetesi’ndeki köşesinde derin devlet – toplum arasında varsayılan ilişkiyi irdelerken;
„…Derin devletin gölgesinin her ırkın, her inancın, her zümrenin, her sınıfın üstüne düştüğü bir dönemden geçiyoruz.
Herkes bu gölgeyi kazımaya kendi çevresinden başlamalı.
Bu gölge Kürtler’in üstüne düştüğünde ilk ses Kürtler’den çıkmalı.
Kemalistler’in üstüne düştüğünde ilk ses dürüst Kemalistler’den…
Aleviler’in üstüne düştüğünde ilk ses Aleviler’den…
Sünniler’in üstüne düştüğünde ilk ses Sünniler’den…
Solcuların üstüne düştüğünde ilk ses solculardan.
Herkes kendi lekesini temizlemeli.
Çünkü derin devlet herkesin düşmanı…“ diye yazıyor.
Sanırım bu belirlemeye, aklı selim hiç kimsenin bir itirazı yok, eğer sözü edilen derin ilişkilere bulaşmamışlarsa…
Ancak sorun temizliğe gelince, derin ilişkiler dışında kalanların üzerlerine düşeni yerine getirdikleri söylenemez. Bunu önümüzdeki süreçte yapacaklarına da pek ihtimal vermiyorum.
Bu güne kadar verilen sınirlı tepki de bunu gösteriyor.
Herkes bir hesap kitap peşinde.
Kimisi gölgesinden korktuğu için, kimisi bir yakınını koruma güdüsüyle hareket ettiği için, kimisi de kendince kutsal saydığı kimi değerlere zarar verebileceği için, toplumun iliklerine işleyen bu kirliliğin devamına gözyumarak ortak oluyor.
Zaten mevcut kirliliğin oluşmasına zemin hazırlayan temel etken de, geçmişten günümüze bireylerin taşıdıkları bu kaygılardır.
Kötüyü, çirkini, yanlışı, haksızlığı, bilumum pisliğı kendi dışında arama, doğruyu, güzel ve haklı olanı kendisiyle veya çevresiyle özdeşleştirme alışkanlığıdır, mevcüt tabloyu ortaya çıkaran.
Eğer bir an basımızı iki elimizin arasına koyup düşünecek olursak, bizzat yaşadığımız ya da tanık olduğumuz toplumsal kirliliğin birçok örnegini bir film şeridi gibi karşımızda görebiliriz, yeterki kısa bir an için bile olsa yukarıda sıralanan kimi kaygılardan kendmizi soyutlayabilirsek.
Çünkü yaşanan kirlilik sadece derin ilişkilerle sınırlı değil.
Yüce olanı, doğruyu, hak ve adaleti kendisinde ya da çevresinden menkul görebilme anlayışı da bir o kadar kirliliğe yol açar.
Tıpkı sokağa atılan tek bir izmaritin süreç içerisinde bir çöp yığınına dönüşmesi gibi…
Sokağa rastgele fırlatığı sigara izmaritinin yanlışlığına çevredeki çöp adacıklarınin bahane eden adam misali gibi hangimiz, karşıtlarımızzın olumsuzluklarına karşı çıkarken içerisine düştüğümüz hatalarımızı doğru diye savunmadık.
Hangimiz arkadaşımızın, yoldaşımızın yetersizliklerinin üstünü örtmedik.
Hangimiz mensubu olduğumuz, aşiretin, tarikatın, meshebin ya da örgütün hatalarının bile millitanlığına soyunmadık.
Hangimiz, içimize sızan ajanların olabileceğini, karşı grubun yada rakiplerimizin uydurması diye es geçmedik.
Hiçbirimiz…
Bu yaptıklarımızla sadece toplumsal kirliliğe yol açmadık, aynı zamanda kendimize de zarar verdik.
Bunun bedelini yılar sonra acı çekerek ödediysek te, bizi körleştiren önyargılarımızın toplumda yarattığı/yaratacağı yozlaşmanın birebir sebebi olduk, anılara ve mücadeleye saygı adına…
Elbette her bireyin yaşadığı toplumun şeffaf, onu iadere eden devletin de adil olmasını talep etmesi doğal hakkıdır.
Ancak bu taleplerine uygun bir davranış ve anlayışa sahip olması gerektiğini de unutmamalıdır.
Salt varolanı işaret edip mevcut alışkanlıklarımizı sürdürmek, belki toplumsal kirliliğin artmasını engeleyebilr, ancak bizi ve toplumu kirden arındırmaz…
Nasıl ki çöp adaçıklarıyla kapli sokağın temizlenmesi için, o sokakta yaşayan herkesin öncelikle kapısının önünden temizlik harekatına başlaması gerekiyorsa, şeffaf ve temiz bir toplumun oluşması için de, o toplumda yaşayan her bireyin, örgüt, cemaat ve ulus mensubunun öncelikle kendisinden işe başlaması gerekir…
08.08.08