Şemdinli, diğer bir adıyla Şemzinan, son yirmi yılda iki kez Kürt ve Türklerin gündemini belirledi.
Birincisinde Şemdinli, PKK’nin sıcak bir yaz gününde, devlete sıktığı ilk kurşunla tanındı, yılarca hep gündemde kaldı.
Ikincisinde ise, tam yirmi bir yıl aradan sonra, acemice sergilenen bir provakasyonla tekrar gündeme geldi ve bukez uzun süre gündemde kalmaya devem edeceğe benziyor.
21 yıl önce atılan ilk kurşunun politik sonucları, sosyal ve toplumsal etkilerini sıralamaya gerek yok, her şey çıplak bir şekilde ortada. Bu konuda herkesim, kendine göre kayıp ve kazançlarının çetelesini tuttu, onları defalarca kamuoyuna yansıttı. Yararları konusunda bir şey söylemek istemiyorum, ancak kayıplar konusundaki çetelelerin yeter ölçüde gerçeği yansıtmadığı, gerek insani ve gerekse sosyal ve toplumsal kayıpların çok daha fazla olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim.
Son olayın, nasıl ve ne şekilde sonlanacağı ise şimdilik kuşkulu. Provaksyonla ilgili tepkiler şimdilik olumlu. Gerek hükümet ve gerekse muhalefetin yaklaşımı bu şekliyle devam ederse, pravakasyonun arkasındaki kirli ittifakı, Susurluk olayında olduğu gibi bu olayda da deşifre etme olanağı doğar.
Ancak, olayda rol alan aktörlerin kökenleri itibariyle dikkatleri üzerlerine çeken kesimlerin yaklaşımı ise, kaygı verici.
Bu konuda en fazla dikkatleri çeken, 12 Kasım’da iki komutanın aynı anda ve aynı ortamda yaptıkları birbirinden farklı açıklamalarıdır.
Biri, yani Hilmi Özkök, halkın suçüstü yakaladığı askeri personel için, „Şemdinli olayları yargıya intikal etti. Biz idari yönden soruşturma başlattık. Bu soruşturma durumu ortaya koyacaktır. Ben, personelimi ne suçlarım, ne korurum“ derken, hemen yanıbaşındaki ikinci komutan, yani Yaşar Büyükkanıt ise, daha ilk günden personelini koruma amaçlı ve ilginç olan açıklamasını yaptı. Büyükkanıt açıklamasında, „Basına fotoğrafı yansıyan astsubayı tanıyorum. Kürtçe bilen, çok değerli bir askerdir. Orada ben görev yaparken yanı başımdaydı. Sonucu biz de bekliyoruz“ diyor.
Bence Yaşar Büyükkanıt’ın açıklaması olayın sır perdesini aralıyor. Büyükkkanıt, bu açıklamasıyla „yetenekli“ personeline moral verirken, aynı zamanda onu yargılamak isteyenlere de açıkça mesaj veriyor.
Kürt çocuklarının kürtçe öğrenmesine karşı çıkan göğsü kabarık komutan, yiğit askerinin yeteneğinin göstergesi olarak iyi derecede kürtçe bildiğini ve uzun yıllar yanıbaşında görev yaptığını üstüne basa basa söylüyor.
Pravakatörün iyi kürtçe bilmesi ve yıllarca Yaşar Büyükkanıt ile birlikte mesai yapmış olması, pravakatörün gerçek kimliği ve olayın vehameti konusunda yeter ölçüde fikir veriyor.
Ayrıca, 11 Kasım günü Hürriyet Gazetesi’nin manşetten verdiği Ağarlı haber ise, olayın arkasındaki kirli ittifak ile ilgili kuşkuların pekişmesini güçlendiriyor.
Olaydaki giz perdesinin aralanması, Susurluk’tan daha korkunç bir ilişkiler zincirinin varlığıni gözler önüne serecektir.
Bu nedenle, Kürt sorununun çözümü ve Türkiye’nin AB ile bütünleşme sürecine karşı olan kesimlerin bu türden oyunlarını boşa çıkarmak için, AB’yi de işin içine katarak, olayın üzerine soğukkanlılıkla gidilmelidir.
Bu olayda rol alan aktörlerin kimlikleri ve ilişkileri, Susurluk olayı ile ortak özellikler göstermektedir. Ancak bileşenleri itibariyle farklı ihtimalleri de kendi içinde barındırmaktadır.
Susurluk olayında, Devlet-Korucu-Türkçü ittifakı çıktı.
Şemdinli olayında ise, korkum, farklı ittifakların çıkma olasılığıdır.
13.11.2005
ikramoguz@navkurd.eu