Almanya Başbakanı Gerhard Schröder, bugün, 18 Eylül 2005 günü yapılan genel seçimlerde zaferle çıktı. Üstelik partisi SPD, bir önceki seçime göre % 5 dolayında oy kaybetmesine rağmen.
Bu, Almanya’da gözlemlediğim dördüncü, oy kullandığım ikinci seçim.
Türkiye’de tanık olduğumuz seçimlerden oldukça farklı…
Demokrasi kültürü itibariyle partiler arası medeni bir yarış…
Kirliliğe yolaçmayan malzeme kullanımı ve vatandaşı rahatsız edecek araçlardan uzak bir propaganda süreci.
Secmenlerin güleryüzle oy kullandıkları bir seçim günü…
Schröder’in zaferine gelince…
Gerhard Schröder, 1998 yılında Hırıstiyan Demokratlar (CDU/CSU ile Liberal Parti (FDP)’nin 16 yıllık iktidarlarının sona erdiği seçimleri kazanarak, Sosyal Demokrat Parti (SPD)’yi Birlik 90 / Yesillerle birlikte iktidara taşıdı. Dört yıl aradan sonra, 2002 yılında yapılan genel seçimleri de kazandı ve ikinci dönem için de iktidarını korudu.
Iktidarlarının ikinci döneminde „Agenda 2010“ adı altında uygulamaya koydukları ekonomik reformlar nedeniyle, işsizlik yaklaşık olarak iki katına çıktı. Sosyal devlet anlayışının tartışılmasına yolaçabilecek kimi hakların kısıtlanması yoluna gidildi.
Özellikle işsizlik ve pahalılık, günden güne artan bir sorun olarak toplumun gündeminde birinci derecede yer aldı. Bundan en fazla çalışan kesim ve yabancılar etkilendi. Sosyal devlet ve sosyal demokrasi sorgulanmaya başlandı. Bu, sosyal demokratlara olan desteğin giderek azalmasına neden oldu.
Nisan 2005’de Almanya’nın nüfus itibariyle en kalabalık olan NRW (Kuzey Ren Westfalya) eyaletinde yapılan seçim, SPD’nin bu eyaleteki 50 yıllık iktidarına son verdi. Oy oranı, tarihinin en düşük seviyesine (% 23) düştü. Partide kitlesel düzeyde kopmalar yaşandı. 1998 yılında SPD’nin Genel Başkanı ve seçimden sonra uzun süre maliye bakanlığını üstlenen Oskar Lafonten ile birlikte son bir yıl içerisinde 150 binden fazla parti üyesi istifa etti. Oskar Lafonten bu seçimde Sol Parti’nin başkan adayı olarak SPD ve Schröder’in karşısında yeraldı.
Buna rağmen Gerhard Schröder’in şahsına yönelik kamuoyu desteği ve onu başbakan olarak görmek isteyenlerin oranı % 50’lerin altına düşmedi.
Schröder, kamuoyunun kendisine olan bu desteğini seçim sürecinde çok ustaca kullandı. Daha bir ay öncesine kadar, kamuoyu yoklamalarına göre % 23’lük bir desteğe sahip olan SPD’nin oy oranını % 35’lere çıkardı. Partisi ile CDU arasındaki oy farkını kapatmaya çalıştı.
Seçim kampanyasında ve televizyonlardaki konuşmalarında uyguladıkları reform politikalarının sonucu olan işsizlik ve pahalılık gibi olumsuzlukları tersyüz etmeye çalışmadı. Bizzat, bu sonucu başta tahmin etmelerine rağmen, ülkenin geleceği açısından gerekli gördükleri için bu reform politikasını uyguladıklarını, her fırsatta dile getirdi.
Konuşmalarında işsizliğin ve pahalılığın kısa sürede çözülemiyeceğini bile ifade ederek, bu sorunların teknolojik gelişmeden ve globalizmden bağımsız ele alınamayacağını açık yüreklilikle söyledi.
Eksikliklerini ve uyguladıkları politikaların olumlu ve olumsuz sonuçlarını kabullenerek kitlelerin karşısına çıktı. Agenda 2010 adlı reform paketinin uygulama gerekliliğini ve uzun vadede ortaya çıkabilecek olumlu sonucları konusunda toplumu ikna etti.
Partisinin % 23’lerdeki oy desteğini, sahip olduğu liderlik özelliği sayesinde % 35’lik oya dönüştürmeyi başardı.
Eski ortaklarıyla birlikte üçüncü kez Almanya’yı yönetecek kadar oy almadı. Ama „Siyah-Sarı“ yani CDU-FDP’nin olası koalisyonunu engeledi.
Bir göçmen ülkesi olan Almanya’da son yedi yılda uygulanan ekonomik politikalardan en fazla zarar gören yabancılar oldu. Ancak, buna rağmen sosyal demokratların Almanya’da iktidarı ücüncü kez üstlenme ihtimali, uzun vadede bu ülkede yaşayan göçmenler için de, Avrupa’nın geleceği açısından da bir kazanımdır.
Bunun başarısı ise, Gerhard Schröder’e aittir.
18.09.2005
ikramoguz@navkurd.eu