Doksanlı yılardan beri Güney Kürtlerini ve Güney’de olup bitenleri yakından takip ediyorum. Bu nedenle Güneyle ilgili yazılıp çizilen kaynakları, ulaşabildiğim kadarıyla okuyor ve onları değerlendirmeye çalışıyorum. Ancak kimi Kuzeyli Kürtlerin yazıp çizdikleri dışında, Güneyli Kürtlerin ABD tarafaından birkez daha yüzüstü bırakılacaklarıyla ilgili bir değerlendirmeye rastlamadım.
Üstelik bu değerlendirmeleri yapan Kürtler, kullandıkları uslüp ve kavramlarla genel olarak Kürtleri aşağıladıklarının farkında bile değiller. Koro halinde kimi soruları tekrarlayıp duruyorlar.
ABD Kürtleri birkez daha satar mı?
Biz daha önce de uyarmadık mı?
Türkler, Kerkük’ün Kürdîstan Bölgesi’ne katılmasına izin verirler mî?
Baker-Hamilton Raporu’nun açıklanmasıyla bir kez daha „Kürtlerin satılabilirliğini“ gündeme taşıyanlar, geçmişte de benzer değerlendirmeler yapmak için farklı argümanlar ileri sürüyolardı.
Bunlar, Körfez Savaşı’ndan 2002’li yıllara kadar olan süreyi, „ABD Saddam’la tekrar anlaşma yoluna giderse Kürtlerin durumu ne olur“ tartışmalarıyla geçirdiler
Savaştan sonra, „ABD geri çekilirse, Kürtler ne yapacak, kendilerini nasıl koruyacaklar?“ diye kafa yordular.
Baker-Hamilton Raporu’nun yayınlanmasıyla birlikte, bu kez; „ABD Kürtleri bir kez daha satacak mi?
Kime ve ne zaman satacak?“ gibi sorularla günlerini geçirmeye çalışıyorlar.
Elbette tüm Kürtler, Güney’in bugünü ve geleceğiyle ilgili kafa yormalılar. Son onbeş yılda ele geçen firsatların daha iyi bir şekilde değerlendirilmesi konusunda çaba sarfetmelidirler.
En başta Güneyliler olmak üzere aklı selim düşünen tüm Kürtler, bu konuda gerekeni yapıyorlar ve bu konuda Güneylilerin katettikleri mesafe de bunu çıplak bir şekilde göstermektedir.
Ancak en ufak bir sorundan hareketle fırtına koparmaya çalışanların niyetleri ise biraz farklı…
Bunların, her seferinde mal pazarlar gibi Kürtlerin satılmasından dem vurmalarının bence iki nedeni var:
Birincisi, politikaya ABD düşmanlığıyla adım atmış olmaları ve tüm sorunlara anti-emperyalizm penceresinden yalaşmaları.
Ikincisi ise, Güneyli Kürtlere hep tepeden bakıp, onları „ilkel“, „iptidai“ ve hatta „işbirlikçi“olarak suçlayıp, daha düne kadar onlara karşı savaşmış olmaları ya da bu saikle savaşanlara destek vermiş olmalarıdır.
Kuskusuz herşey güllük gülistanlık değıl. Kürtlerin geleceği de tıpkı diğer Ortadoğu halklarının geleceği gibi kimi belirsizlkikleri bünyesinde barındırmaktadır.
Ancak Kürtlerın yakın tarihini bilen ve bu günkü konumlarını da sagduyulu bir şekilde ele alanlar açısından sürecin hiç de Kürtlerin aleyhine işlemediği görülecektir.
Kürtler açısından 70’li yıllar çoktan geride kaldı. O süreçte Kürtler, her parçada sadece birer illegal örgütten ibaret idiler. Ne bir devlet ile doğrudan ilişkileri ne de en ufak bir birimde bile kendi kendilerini yönetecek durumları vardı.
Dönemin koşulları gereği, daha çok istihbarat örgütleri düzeyinde yaptıkları pazarlıklarla kazanım elde etmeye çalışıyorlardı. Doğal olarak istihbarat örgütleri düzeyinde yapılan bu pazarlıklar, çoğunlukla onların aleyhine sonuçlanıyordu.
Peki bugünü 1970’li yılardan farklı kılan nedir?
- Kürtler, bugün Irak’ın en organizeli ve en displinli gücüne sahipler
- Dağlardaki sığınaklarından çıkmış, kendi parlamentolarını olusturmus, hükümetlerini kurmuş fiili bir devlet olarak kendi kendilerini yönetiyorlar
- Kürdistan’ın yanısıra Irak’ın tümünde de en fazla söz hakkına sahipler
- Dünyanın tek süper gücü olan ABD başta olmak üzere, yine dünyanın en itibarli ülkeleriyle diplomatik ilişki içerisindeler
- Çevrelerindeki sömürgeci devletler tarafından bile muhatap olarak kabul görüyorlar.
- Kimi Kürtlerin kaygıyla yaklaştıkları Baker-Hamilton Raporu’nu eleştirmiyor, tümüyle red ediyorlar.
Tüm bu nedenlerden dolayı, ben, koro halinde Kürtlerin „satılabilirliğinden“ sözeden Kürtlerden farklı düşünüyorum.
Farklı düşünmemin nedeni ise, Kürt – Amerikan dostluğu değil. Kürtlerin ABD ile dost olabilecek kadar güçlü bir konumda olmalarıdır.
Kurbanlık koyundan bahseder gibi Kürtlerin satışından sözedenlerin göremedikleri, ya da görüp de bir türlü içlerine sindiremedikleri şey, Güneyli Kürtlerin sahip oldukları bu yeni konumlarıdır.
Kaldı ki Amerika’nın böyle bir rapor doğrultusunda politika değişikliğine gitme durumu da yok. Olsa bile bunu engellemenin yolu, ne imza kampanyaları ne de anti-emperyalist bir söylemi dillendirmekle mümkündur. Bunu durdurabilecek tek güc, yine Güney Kürtlerinin kararlığı ve iradeleridir.
Bu nedenle en küçük bir sorun karşısında Kürtlerin satılabilirliğinden bahsedenler, ya Güneyli Kürtlerin bu günkü konumlarını ve sahip oldukları gücü göremiyorlar ya da oraya bakarlarken kendilerini görüp telaşa kapılıyorlar…
07.01.2007
ikramoguz@navkurd.eu