Son dönemlerde kimlerin devletle gizli ilişkiler içersinde olduğu, hangi yazar ve gazetecinin derin devlet bağlantılı olduğu tartışılıyor.
Gizli ilşkilerın belgesi olmadığı için kimin elinin kimin cebinde olduğunu anlayabilmek zor. Hele düz mantıkla yaklaşılınca, olayları ve ilişkileri çözmek imkansız hale geliyor.
Çünkü bu dünyadaki ilişkiler, günlük yaşamda karşılaştığımız sıradan ilişkilerden çok farklı.
Günlük yaşamda bir insan başkasıyla hem dost hemde düşman olamaz. Ya dosttur ya da düşman.
Ancak yaşam günbirlik ya da iki insan arasındaki ilişkilerden ibaret değil. Daha karmasık ve derinlikili alanları da vardır yaşamın…
Kurumlar arası ilişkiler, örgütsel ilişkiler, örgütlerle devlet ilişkileri, devletlerin birbiriyle ilişkileri, insanların birbiriyle olan ilişkilerinden çok daha grift ve karmaşıkdırlar.
Görünürde birbirileriyle dost, muttefik ya da yandaş örgüt ya da devletler, bir de bakıyorsunuz ki, kapalı kapılar ardında birbirlerinin kuyularını kazıyor, birbirlerini yokedebilmek için kıyasıya mücadele ediyorlar.
Dışarıya karşı dost görünmeleri sadece bir yanılsamadan ibaret.
Bunun tersi de mümkün, kapalı kapılar ardında can-ciğer olmalarına rağmen, düşmanmış gibi bir görüntü sergilerler…
Bu karmasık ilişki, sadece kurumlararası ya da devletlerarası ilişkilerden ibaret değil, kurum birey, devlet birey arasında da sıkça görülmektedir.
Halk arasında sıkça kullanılan „düşman kardeşler“ sözü tam da bu ilişkiler için kullanılmıştır…
Yılar önce bir roman okumuştum. Romanın konusu devrim öncesi bir Doğu Avrupa ülkesinin mücadele tarihini konu ediyordu. Şu an adını dahi hatırlamadığım romanın iki kahramanı arasında yaşanan olayı hiç unutmadım. Ne zaman karanlık ya da illegal bir ilişkiyle ilgili bir haber ya da sohbet sözkonusu olursa, adını hatırlamadığım roman kahramanlarının yaşadıkları hafızamda canlanıveriyor…
Devlete karşı mücadele eden illegal örgütün üyesi bir bayan ile pröfesor olan ve aynı zamanda devlet yanlısı görünen kocasıyla ilişkileri anlatılıyordu romanda…
Kadın kocasını en temel insani değerlerden yoksun olmakla, hatta ihanetle suçluyor. Koca ise karısının illegal örgütle olan ilişkilerini bildiğı için (kadının bu bilgiden haberi yok), onun hertürlü eleştiri ve suçlamalarına karşı ailevi ilişkilerine zarar vermeyecek şekilde tepkiler veriyor. Kavga ve gürültüyle geçen karı-kocanın yaşamları, romanın finalinde ortaya çıkan bir gerçekle tümüyle değişiyor. Çünkü koca, kadının üye olduğu örgütün üst düzey görevlisi ve kadının bağlı bulunduğu birimin sorumlusu, görünürde ise devlet yanlısı…
***
Ingiltereyi eylemleriyle şoke eden IRA’nın iç güvenlik sorumlusu Freddy Scappatiçi’nin yılar sonra Ingiliz ajanı olduğu ortaya çıktı. Yine IRA’nın en güvenilir liderinden Denis Donaldson’da bir Ingiliz ajanıydı.
IRA’nın efsanevi ismi olan Bobby Sands, 80’li yıllardaki açlık grevi sonucu aynı cezaevinde mahkum olan ve daha sonra on yıl yatan Donaldson‘un kollarında can vermişti. Donaldson’un IRA içindeki en önemli görevi, İngiliz istihbaratına ait bir birimden belge elde etmekiş. Oysa aynı dönemde İngiliz istihbaratına da IRA belgelerini taşıyormuş Donaldson.
Ingiliz gazeteleri Donaldson için şu çümlesyi kullanmışlardı: „Ne güvenilir adammış Donaldson; devlet ondan IRA belgesi beklerken IRA da devlet belgelerine onun aracılığıyla dalma derdindeymiş“.
Buna benzer bir ilişki de Türkiye’den. Mahir Kaynak 60’lı yılarda solcu bir akademisyen. Uluslararasi toplantılarda Türk solunu temsilen katılan bir delege. 12 Mart döneminde tutuklu. Mahkeme sürecinde deşifre ediliyor ve ardından tahliye oluyor.
Bir programda kendisine şu soru yöneltildi. „Eğer o dönem deşifre olmasaydınız bu gün hangi konumda olabilirdiniz?
Mahir Kaynak’ın cevabı çok net: „Türkiye’deki en güçlü sol örgütün lideri olurdum“ diyordu.
Peki Kürtlerde durum nasıl.
Şimdilik net bir şey yok. Ama kapılar aralandı. Ancak kimin devletle „düşman kardeşler“ oyununu oynadığını görebilmek için ya olaylara düz mantıkla yaklaşmayı bırakacağız ya da bugünün tarih olmasını beklleyecegız.
Birincisinden pek umutlu değilim.
Geriye bugünün tarih olması kalıyor…
30 Kasım 2008